aposto-logo
TR
TREN
Bültenler
Radyo
Üyelik

Bültenler

Radyo

Aposto Üyelik

Aposto Hakkında

Kategoriler

Girişimcilik 101

Girişimciliğe dair öneriler, girişimci dostu programlar, içgörüler, analizler ve röportajlar.

8 Hikâye

Çağımızın Amerikan rüyası: Girişimcilik

Etrafımız sarıldı. İş dünyası dergileri başarılı girişimleri konuşuyor, gazeteler sayfalarını girişimlerden bahsetmeye ayırıyor, en çok dinlenen podcast’ler arasında girişimci hikayeleri yer alıyor, ekonomistler hiç durmadan gençlere girişimci olma tavsiyeleri veriyor, beyaz yakalılar kariyer rotalarını değiştirip girişimciliğe atılıyor. Son yılların en çok konuşulan iş modelleri arasında girişimler; en çok takip edilen iş insanları arasında girişimciler, en sık kurulan beyaz yakalı hayalleri arasında girişimci olmak yer alıyor. Peki, nedir bu girişimcilik? Ya da daha önemlisi ne değildir? Ayağını gaza basmaya hevesli olan gençleri nasıl bir yol bekliyor? Girişimciliğin avantajları, dezavantajları neler? Girişimcilik 101 tadında olan bu yazıda, naçizane bu sorulara cevap arayacağız. Girişimcilik nedir, ne değildir? En basit tabirle girişimler; benzersiz bir ürün veya hizmet geliştirmek, pazara sunmak ve onu müşteriler için cazip kılmak amacıyla kurulan şirketlerdir. Çoğu girişimin kurucusu, yola toplumun ihtiyaç duyduğu ancak henüz hayata geçirilmemiş bir işi, ürünü veya hizmeti hayal ederek çıkar. İnovasyona dayanan bir girişim, mevcut ürünlerin eksikliklerini gidermeyi, tamamen yeni mal ve hizmet kategorileri yaratmayı, geleneksel düşünme ve iş yapma biçimlerini bozmayı amaçlar. Bu nedenle birçok girişim kendi sektörlerinde “oyun kurucu” olarak bilinir. Facebook, Amazon, Apple gibi teknoloji devleri en çok bilinen girişimlerdir ve tahmin edersiniz ki girişimcilik sektöründe hüküm süren şirketlerin birçoğu da teknoloji alanında faaliyet göstermektedir. Peki, standart şirketlerden bir girişimi ayıran şey nedir? Hem geleneksel şirketlerde hem de girişimlerde çalışanlar, müşterilerin satın alacağı bir ürün veya hizmet yaratmak için çalışır. Bir girişimi diğer işletmelerden ayıran nokta ise iş yapma şeklidir. Geleneksel şirketler, genellikle bir işletmenin nasıl çalışması gerektiğine dair mevcut şablonlara göre hareket eder. Bir girişim ise tamamen yeni bir şablon oluşturmayı amaçlar. Girişimleri geleneksel şirketlerden ayıran en önemli faktör ise hızdır. Girişimler, fikirleri çok hızlı bir şekilde geliştirmeyi ve hayata geçirmeyi amaçlar. Bu hız için bütçe olmazsa olmazdır, bütçeyi bulmanın yolu ise yatırım turlarından geçer. Girişimler, genellikle yolculuklarının başında yatırım turlarına çıkarak finansman oluşturmaya çalışır. Tohum öncesi dönemde, çoğu zaman kurucuların arkadaşları ve aileleri işe yatırım yapar. Sonrasında sıklıkla başlangıç aşamasındaki şirketlere yatırım yapan "melek yatırımcılar" devreye girer. Daha sonra ise şirketlere on milyonlarca dolar yatırım yapan risk sermayesi firmaları tarafından liderlik edilen A, B, C ve D serisi finansman turları vardır. Girişimcilik ne değildir? “Girişimcilik nedir?” sorusuna cevap ararken aynı zamanda “Girişimcilik ne değildir?” sorusuna cevap vermeye çalışmakta da fayda var. Günümüzde girişimcilik kavramı, temel anlamından uzaklaşmaya ve konuyla ilgili doğru bilinen yanlışlar artmaya başladı. Örneğin; en sık karşılaşılan yanlışlardan biri ticaret yapan kişiyle girişimciyi karıştırmak. Tedarikçilerden ürün alıp müşterilere kâr amacıyla satan kişilere girişimciden ziyade tüccar denilir. Ticaret girişimciliğin bir parçası olsa da sadece küçük bir parçasıdır. Öte yandan, hâlihazırda yaygın olan “Girişimciler, her zaman teknoloji üretir,” fikrinin doğruluğu da tartışılır. Girişimcilikle ilgili bilinen bir diğer yanlış ise tüm girişimcilerin yüksek maddi kazançlar sağladıklarıdır. Elbette, başarıyı yakalayan, şirketleşen ve finansal özgürlüğe kavuşan birçok girişimci mevcut; ancak buna erişemeyen pek çok girişimci olduğunu da unutmamak gerekiyor. Son olarak, girişimcilerin “kendi işinin patronu” oldukları algısı da çoğu zaman yanlıştır. Teknik olarak evet, bir girişimci kendinin patronudur; ancak bu durum girişimcilerin kimseye hesap vermek zorunda olmadığı anlamına gelmez. Yatırım alan bir girişimin kurucusunun, yatırımcılarına düzenli bir şekilde rapor vermesi veya kurucu ortakları varsa onların da fikirlerini alması gerekir. Birçok kişi, getireceği potansiyel özgürlük fikriyle girişimcilik fikrine kapılır. Evet, girişimci olmak kuralların çoğunun sizin tarafınızdan belirleneceği anlamına gelir. İsterseniz 9-6 mesai saatini kaldırır, uzaktan çalışma seçeneğini devreye alır ve istediğiniz gibi giyinebilirsiniz. Ama unutmayın ki bu işi kârlı hale getirmekten de yine siz sorumlusunuz. Girişimci olmak, çoğu zaman kişisel fedakarlıklar yapmak ve uzun saatler çalışmak anlamına geliyor. Yani uzun lafın kısası girişimcilik zengin ve özgür olmaya giden en kestirme yol demek değil. Birçok girişimin başarısız olduğunu, bizim başarılı girişimleri duyduğumuzu unutmamakta fayda var. Girişimciliğin dezavantajları 2011'de The New York Times’ta yayımlanan bir makale girişimciliğin zorlu taraflarına dikkat çekiyor, girişimciliğin romantikleştirilmesini, adeta kurtuluş yolu olarak gösterilmesini eleştiriyordu. Aradan geçen 11 yılda girişimcilik popülaritesini iyice artırdı; ancak bahsi geçen zorluklar hala güncelliğini koruyor. Makale, girişimciliğin dezavantajlarını şu şekilde sıralıyor: Ürününüz veya hizmetiniz için bir pazar bulmanın yanı sıra yeni bir iş kurmak için uygun kaynaklar bulmanın da büyük bir zorluğu var. Kurucu olarak, her şey sizin sorumluluğunuzda olacak. Üretimi, dağıtımı, pazarlamayı, satışları, çalışanları, vergileri, sigorta ve lisansları aynı anda yönetmeniz gerekecek. Yoğun çalışma saatleri ve mecburen iş-özel hayat dengesini kuramamak da hayatınızın bir parçası olacak. Girişimci olmak, düzenli bir maaşın güvenli kollarına sahip olmadığınız anlamına gelir. Hatta ilk birkaç yıl boyunca, paranın çoğu işi büyütmeye gider ve sabit bir gelire sahip olmak çok zordur. İşte bu noktalarıyla girişimcilik, beyaz yakalı olmaktan tamamen ayrılıyor. Eğer beyaz yakalı bir çalışansanız şirketinizdeki yüzlerce veya binlerce çalışandan birisiniz demektir ve tanımlanmış sorumluluklarınız vardır. Sorumluluklarınızı yerine getirdikten sonra bilgisayarınızı kapatmanız ve günün kalanınında zihninizi dinlendirmeniz mümkün. Girişimcilerin ise özellikle başlangıç aşamalarında zihnini işten uzaklaştırması pek mümkün olmuyor. Peki ya avantajları? Olumsuzlukları bir tarafa bırakırsak, girişimciliğin yepyeni bir dünyanın kapılarını araladığı ve pek çok fırsat barındırdığını da göz ardı etmemek gerek. Bir girişimci olarak kısıtlı değilsiniz, bir organizasyonun tüm yönlerini keşfedebilir ve dilediğiniz bir alanında (pazarlama, insan kaynakları, finans vb.) yer alabilirsiniz. Kendi kaderinizden siz sorumlusunuz ve şirketinizin başarılı olmasına yardımcı olmak için sayısız proje geliştirebilirsiniz. Yeni fikirler keşfetmekte ve işinize hayal gücünüzü dahil etmekte özgürsünüz. Genelde zaten bu özgürlük hissi, girişimcilerin tutunduğu dal oluyor. Görüşlerini almak için ulaştığımız Faladdin ve Binnaz Abla’nın kurucu ortağı Sertaç Taşdelen, girişimciliğin avantajlarını bir soru sorarak anlatıyor: “Girişimci olmak dünyaya geliş amacımızı çok daha geniş bir perspektiften görmemizi sağlıyor. Gerçekten hayatta kalma dürtülerimizi, içgüdülerimizi ortaya çıkarıyor, bireyi zorluk ve çileyle sınayabiliyor. Mavi hapı alıp uyuşmaya devam etmek mi istersiniz yoksa kırmızı hapı alıp özgür olmak mı? 100 kere daha yaşasam, 100 kere daha girişimci olurum!”

Çağımızın Amerikan rüyası: Girişimcilik

Nisan 1, 2022

·

Makale

Bir hayal kurdum, gerçek oldu

11 yıl önce girişimcilerin 360 derece tüm ihtiyaçlarını karşılayacak bir merkez hayal ettim. Az bile hayal etmişim... İTÜ ARI Teknokent'in içine girdiğinizde sizi bambaşka bir dünya karşılıyor. ARI 1,2, 3 diye adlandırılan onlarca binanın arasında yolunuzu bulmaya çalışırken gördüğünüz öğrenciler, bir yandan size gerçekten bir üniversite kampüsünde olduğunuzu hatırlatıyor; öğrenci olmadığı her halinden belli olan ama klasik beyaz yakalı profiline de pek benzemeyen girişimciler ise bulunduğunuz yerin aynı zamanda bir iş merkezi olduğunu fark etmenizi sağlıyor. Bugün, yolumuz ARI 3 binasının eksi 2'inci katında sonlanıyor. Burası, 2011 yılında kurulan ve teknoloji girişimciliği alanında her yıl yüzlerce farklı girişime destek veren bir kuluçka merkezi: İTÜ Çekirdek. Yaklaşık 11 yıl önce başlayan bu yolculuğu, girişimcilik ekosistemindeki dönüşümü ve teknoloji girişimcisi olmanın püf noktalarını İTÜ Çekirdek'in kurucusu Arzu Eryılmaz ile konuştuk. 1. İTÜ Çekirdek fikri nasıl ortaya çıktı? Her şey bir hayalle başladı. 2011 yılında İTÜ serüvenim başladığında yönetim bana “Arzu, sen girişimcilikle ilgili çok güzel işler ortaya çıkarmışsın. Gel, şimdi de İTÜ Teknokent’te yap,” dedi. “Peki, nasıl bir proje istiyorsunuz? Çerçevesi ne? Bütçesi ne olacak?” dedim. “Biz tarif etmeyelim, sen hayal et!” cevabını aldım. Dolayısıyla benim hayatımdaki dönüm noktası, İTÜ yönetiminin bana “Hayal et!” dediği gün oldu. Şimdi dönüp baktığımda "O zamanlar az bile hayal etmişim," diyorum. Halbuki geniş geniş hayal ettiğimi düşünüyordum. Uzun bir süre araştırmalar yaptım, dünyadaki kuluçka merkezlerini inceledim ve bir hayal kurdum. Dedim ki; teknoloji girişimleri dışarıya bağımlı olmadan kendi teknolojilerini üretebilsin. Bunu da ancak girişimci nesli yetiştirerek veya belli yetişmişliğe ulaşmış olanlara destek olarak gerçekleştirebiliriz. 2. Peki, hayalinizde neler vardı? Girişimcilerin hangi ihtiyaçlarını karşılaşmak için yola çıktınız? Girişimcilerin, 360 derece bütün ihtiyaçlarının karşılanabileceği bir merkez tasarladık. Girişimcilerin, her ayın başında elektrik, su, sekreter, kahve, çay, temizlik, internet altyapısı vs. gibi dertleri tasaları olmasa diye düşündük. Girişimci, ceketiyle laptopuyla gelsin otursun, sadece işine odaklanabilsin istedik. Ayrıca sadece fiziksel ihtiyaçları karşılayan bir kurum olmayalım, işi ticarileştirme noktasında da destek verelim dedik. Türkiye’de teknoloji girişimcilerinin çoğu mühendislik tabanlı, dolayısıyla mühendislikle ilgili alanlarda çok başarılılar; ancak işi ticarileştirme noktasında desteğe ihtiyaçları var. O dönemde h ayalim içinde; girişimcilere işi ticarileştirme noktasında destek sunan eğitimler, danışmanlıklar ve mentorluk sağlamak da vardı. Son olarak, girişimlerin prototiplerini gerçekleştirebilecekleri bir laboratuvar da olsa demiştim. Lafın kısası İTÜ Çekirdek, girişimcilerin 360 derece ihtiyaçlarını karşılayan bir merkezin ve hızlandırma programının hayaliyle ortaya çıktı. Bu hayalin gerçekleşmesiyle bir sonraki adıma geçtik: Big Bang etkinliği . Big Bang, içerde yetiştirilen girişimlerin çekirdek sermayeye ulaşabilmesi için yatırımcılarla, sponsorlarla ve kurumsal firmalarla bir araya geldikleri, yatırım ve ödüller aldıkları bir program. Bu program kapsamında çekirdek sermayesini alan girişimler, ARI Teknokent’te bir yıl kuluçka dediğimiz aşamada yoğun bir destekten faydalanma şansı yakalıyor. Çekirdek’i bir cümlede anlatamadığım için çok üzgünüm. Yine de toparlamam gerekirse Çekirdek; fiziksel imkânları, girişimcilikle ilgili eğitim ve mentorluk destekleri, laboratuvarı, finansal imkânların kapısını aralayan Big Bang programı ve sonrasında ARI Teknokent’te şirket kurma imkânı sunan beşli bir modül. 3. 2011'de kaç girişim kabul ederek yola çıktınız? O günden bugüne neler değişti? Yıllar önce 20 girişim, taş çatlasın 40 girişim kabul ederken son yıllarda vites büyüterek “numbers game” dediğimiz bir oyuna girdik. Nedir bu? Dünyada girişimcilikte başarı oranı %5. Her yıl 20 girişim alsak 100 rakamına zaten beş yılda ulaşıyoruz. O yüzden zaman içerisinde dedik ki değirmen taşıma suyla dönmez, bu sayıyı artırmalıyız. İTÜ olarak desteklediğimiz girişimci sayısını büyüteceğiz ki %5’e daha rahat ulaşalım. Dört yıl önce yaklaşık 300 girişim alıyorduk, şu anda yılda 500 ila 600 girişim arası kabul ediyoruz. Bugüne kadar, 8 bine yakın girişimciyi destekledik, bu girişimlerden yaklaşık bin 100 tanesi şirketleşti. Girişimlerin aldığı yatırım, 760 milyon TL’yi; toplam ciroları ise 370 milyar TL’yi geçti. 4. İTÜ Çekirdek kurulalı neredeyse 11 yıl olmuş. 11 yılda girişimcilik ve yatırım ekosistemi inanılmaz gelişti, girişimci olmak isteyenlerin sayısı arttı. 11 yıl öncesine kıyasla seçim noktasında daha çok zorluk yaşadığınızı söyleyebilir miyiz? Yoksa azken mi daha zordu seçmek? İkisinin de artıları ve eksileri var, “numbers game” orada da geçerli. Azken elinizde 500 tane başvuru var, onların içerisinden 20’yi, 30’u bulmaya çalışıyorsunuz. Girişimciler, belki de hayalinizdeki nitelikte olmayabiliyor. O noktada havuz ne kadar genişse daha iyi girişimci bulma şansınız da o kadar yüksek. Başvuru az olduğunda nitelikli girişimci barajınız düşebiliyor. Eskiden böyle bir zorluk vardı. Şimdi de yılda 7 bin başvuru geliyor ve hak yemeden, gözden kaçırmadan doğru girişimciyi bulmak zor. Şunu söyleyebilirim; yıldan yılda Türkiye’de girişimcilikle ilgili farkındalık arttıkça İTÜ Çekirdek’in başvuru sayısı arttı ve kabul çıtası yükseldi. Şu anda İTÜ Çekirdek’e “Fikrim var,” ile gelen kolay kolay giremiyor. Bu fikrin pazarı var mı? Pazarda nereye dokunacak? Bu girişimci bu işi yapabilir mi? Gözünde ışığı var mı? Kabul alacak kişilerin bu kriterleri tamamlamasını bekliyoruz. Yatırımcıların şu anda en çok dikkat ettiği nokta, girişimcinin azmi ve karakteri. Pazarın acı çektiği noktayı yakalayabilmiş ve tabiri caizse "altından girip üstünden çıkacak" karaktere sahip bir girişimci ise onun üstüne atlıyoruz. Öyle bir karakter tespit ediyorsak, inanılmaz patlak bir iş fikriyle gelmiş olsa bile bu kişiyi alalım illaki içeride fikri bir şeye dönüştürecek diyoruz. Son zamanlarda İTÜ Çekirdek tozunu yutsun, tekrar başvurur veya buradan aldığını çalıştığı kuruma ekler diye bir kontenjanımız da var. 5. Başvurularda en çok neye dikkat ediyorsunuz? Bir girişimciyi ne farklı kılıyor? Projenin doğruluğu, pazarın büyüklüğü, girişimcinin karakteri ve kurduğu takım. Çok büyük bir hacmimiz olduğu için belki de bu soruyu sormak için doğru kişi değilim. Bu özelliklerden ikisini, üçünü toplayan kişileri burada öğrensin diyerek kabul etme lüksümüz var. 6. Girişimciler, İTÜ Çekirdek ekosistemine nasıl dahil olabilir? Başvuru ve seçim süreçleri nasıl işliyor? İnternet sitemize girdiğinizde sağ üst köşede “hemen başvur” diye bir buton var. Oradan çevrim içi başvuru yapıyorsunuz. Başvuru yapıldıktan sonra başvurusu olumlu değerlendirilenleri en geç birkaç hafta içinde yüz yüze jüriye davet ediyoruz. Başvurular, düzenli olarak değerlendiriliyor. Belli bir zamana kadar bekletip sonra toplu değerlendirme gibi bir durumumuz yok. 7 bin başvurunun yaklaşık 2 bini ile yüz yüze görüşüyoruz. Yüz yüze sunumu başarılı tamamlayanlar, İTÜ Çekirdek’in eğitimlerine başlama hakkı kazanıyor. Yılda 5 farklı eğitim periyodumuz var. 7. Girişimcilerin mentorlük programları başladığı noktada ofis alanlarına vs. erişimi oluyor mu peki? Big Bang’den önceki döneme ön kuluçka diyoruz. Ön kuluçka boyunca girişimin Teknokent’te şirket kurma hakkı yok; ancak İTÜ Çekirdek’in 800 metrekarelik ortak çalışma alanını kullanabiliyor. Big Bang’den sonra, İTÜ Magnet veya Çekirdek girişimlerine Teknokent’te şirket kurma hakkı veriyoruz. 8. Big Bang’e katılmak için önceki tüm süreçleri geçmiş mi olmak gerekiyor? Big Bang, İTÜ Çekirdek’in bir mihenk taşı, orta yolu. İTÜ Çekirdek’e kabul edilenler, yıl boyu eğitim ve danışmanlık desteklerinden faydalanıyor. Bu süreçleri başarıyla tamamladıysanız Big Bang’e katılma hakkınız oluyor. Big Bang etkinliğinde yıllık ortalama 35-40 girişim, irili ufaklı yatırımlar alarak iniyor sahneden. Kimisi 500 bin TL, kimisi de 5 milyon TL yatırım alıyor. Big Bang, İTÜ Çekirdek yolculuğunun bir noktası, hatta virgülü. Big Bang’de yatırım veya ödül alan girişimcilerin, şirketi kurmadan önceki hayatı ile şirketi kurduktan sonraki hayatı arasında bir virgül. Girişimciler, şirketi kurmuş olarak da Çekirdek’e girebilir; ancak Big Bang’den sonra ARI Teknokent şirketi olup 1 yıl daha yolcuklarına devam edebiliyor. Bu açıdan baktığımızda belki de girişimcilik hayatının başında bir nokta oluyor Big Bang. 9. İTÜ Çekirdek’le ilgili soruları burada noktalayıp biraz da girişimcilere tavsiyelerinize odaklanmak istiyorum. Bugüne kadar birçok girişim ve girişimciyle karşılaştınız. Sizce bir fikir nasıl bir girişime dönüştürülür? Hâlihazırda sadece fikir aşamasında olan veya bir işe girişmiş ama girişimcilik ekosisteminde kendine henüz yer edinmemiş kişiler, hangi adımları atmalı? Açıkçası, bu tarz soruların iki kere iki dört eder gibi bir cevabı olmuyor. Kendi tecrübelerimden yola çıkarak şunları söyleyebilirim. Ben olsam ilk olarak mutlaka bir hızlandırma programının veya kurumsal olarak güçlü bir yapının desteğini almaya çalışırdım. Böylece kendi imkânlarımın ötesindekilere erişebilme şansım olurdu. Normalde randevu almaya, mailini bile bulmaya zorlanacağım kişilerle birebir görüşme, yatırımcılarla buluşma şansı yakalardım. Sanırım dünyanın neresinde olursam olayım güçlü bir girişimci destek programının rüzgarını arkama alırdım. Başarılı girişim örneklerine bakacak olursak; hep iş modelleriyle pazardaki bir sıkıntıya inovatif bir çözüm ürettiklerini görüyoruz. Dolayısıyla girişimcilere en büyük tavsiyem, pazardaki doğru sorunu tespit etmeleri ve o sorunu çözebilecek ürün ve hizmetleri üretebilecek yetenek setini geliştirmeye çalışmaları. Çözümü bulduktan sonra sosyal ve ticari yetenekler devreye giriyor. Ben takımımı, kesinlikle benden farklı yeteneklere sahip kişilerden oluştururdum. Ben mühendis isem yanıma canavar bir pazarlamacı ve finansçı bulurdum. Canavar bir takımınız varsa; bir de hızlandırma programı içindeyseniz her pasınız zaten gol oluyor. Kuluçka merkezlerinin girişimciye doğru pas atılan yerler olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla ben takımımı kurayım, ihtiyacı da bulayım, bana da güzel paslar atacak bir yerin kanadının altına gireyim…. Benim stratejim bu olurdu. 10. Şu anda girişimcilik ve yatırım ekosisteminde hangi sektörler ön plana çıkıyor? Revaçta olan bir sektör var mı? Girişimcilere hangi alanlara yönelmelerini tavsiye edersiniz? Girişimcilikte, güne ve dünyaya ayak uydurmak çok önemli. Girişimciliğin doğru iş kadar doğru zaman diye bir durumu da var. Şu anda pandeminin varlığını göz önünde bulundurmadan kurgusunu yapan bir girişimci, eşiğini sağlam kazığa bağlamıyordur. Ya da örnek vermek gerekirse; sürdürülebilirlik mevzusu. Günümüzde sürdürülebilirliği göz ardı eden, hatta aksine bir çıktı üreten bir girişimci hırpalanmaya mecbur demektir. Öne çıkan teknolojilere bakarsak; blockchain, metaverse ve NFT’lere talep çok yüksek şu anda. Tabii ki, gözde konuların içinde kaybolmamak gerekiyor ama dünyanın gidişatını da göz ardı etmemelisiniz. Girişimcinin mutlaka yapması gerekenlerden biri de dünyanın ihtiyaçlarını ve teknolojik gelişmeleri takip edip onlara ayak uydurmak olmalı.

Bir hayal kurdum, gerçek oldu

Nisan 8, 2022

·

Makale

Şirket kurmanın incelikleri

"Aklımda öyle bir fikir var ki bir şirket kursam harika işler yapacağım. Ama şirketi nasıl kuracağım?" Birçok girişimcinin belki de en çok sorun yaşadığı noktalardan biri fikri somutlaştırmak. Bunun ilk adımıysa kuşkusuz şirketi kurmak. Şirket kurmak için hangi adımlar atılır? Nereden başlamak gerekir? Bir sermaye gerekli mi?Muhasebe ve fatura süreçleri nasıl ilerler? Büyük bir sorumluluk gibi görünen bu süreci yürütmenin kolay bir yolu var mı? 2019'da kurulan ve hem yurt içinde hem de yurt dışında kurulan bir çok şirkete aracılık eden Mükellef'in kurucu ortağı Okan Şafak ile tüm bu soruları cevaplamaya çalıştık. 1. Şirket açmak isteyen bir kişi için adım adım bu süreci nasıl anlatırsınız? Bir kişi şirket açmak için neler yapmalı? Bunun maliyeti nedir? İlk adımdan son adıma kadar bu süreci bize anlatır mısınız? Öncelikle Mükellef üzerinden şirket kurma sürecinden bahsedecek olursak; Mükellef’in internet sitesinden "Şirketimi kurmak istiyorum" seçeneğine basarak ve şirket tipini (şahıs şirketi, anonim, limited vs.) seçerek kurulum sürecini hemen başlatabilirsiniz. Bu süreçte, isim-soyisim ve adres bilgileri gibi bilgilerinizi girmeniz gerekiyor. Mükellef'in olmadığı bir senaryoda ise interaktif vergi dairesi üzerinden ücretsiz olarak kendi şirketinizi kurabilirsiniz ya da dışarıdan bir mali müşavire vekalet verebilirsiniz, o sizin adınıza bu işlemleri yapacaktır. Şahıs şirketi kurma işlemi, aslında 10 dakikalık bir işlem. Limited veya anonim şirket kurmak isterseniz süreç biraz daha uzun sürüyor. Bir defaya mahsus yapacağınız işe dair bir ana sözleşme hazırlanıyor ve bir mali müşavirle beraber ticaret odalarına gidip orada işlemleri gerçekleştiriyorsunuz. Şirket kuruluş işlemini yaptıktan sonra bir vergi memuru belirttiğiniz adrese geliyor. Eğer şirket adresi olarak evinizi seçtiyseniz memurlara evin tapusunu veya kira sözleşmesini göstermeniz gerekiyor. Eviniz kiralıksa, kira üzerinden %25 stopaj ödüyorsunuz. Biz müşterilerimize sanal ofis tutma hakkı veriyoruz. Böylece yasal adres olarak bizim adresimizi gösterebiliyor ve stopaj ödemek zorunda kalmıyorlar. Kurulum onayı, bu süreçten sonra vergi memurları tarafından gerçekleştiriliyor ve vergi levhanız sisteme yükleniyor. Fotoğraf: Getty Images 2. Anonim, şahıs, limited gibi birçok şirket türü mevcut. Bu şirketler neye göre ayrılıyor? Bir girişimci için hangi şirket türü daha uygun ve bu neye göre belirleniyor? Yapılan proje ve işe göre uygun olan şirket türü değişiyor; ancak biz genelde şahıs şirketiyle işe küçük başlamayı ve büyüdükçe artırmayı tavsiye ediyoruz. Fakat "Ben yatırım alacağım, anonim şirket kurabilirim," diyenleri de tabii ki engellemiyoruz. Birden fazla ortağı olanlara da limited veya anonim şirketi kurmasını öneriyoruz. Şirket türüne göre vergi veya ödenecek tutar değişiyor. Anonim ve limited şirketlerde kurumlar vergisi, şahıs şirketlerinde ise gelir vergisi ödeniyor. Aradaki fark bu. Bu soruyu şöyle de cevaplayabiliriz: Şahıs şirketinde vergi oranı gelire göre değişiyor. Geliriniz yükseldiğinde daha çok vergi ödemeye başlıyorsunuz. Anonim ve limited şirketlerde ise vergi oranı sabit. O yüzden daha çok vergi ödemeye başladığınız senaryoda limited kurmak daha mantıklı hâle geliyor. Şirket tipi değiştirmek için herhangi bir gereklilik bulunmuyor. Öte yandan, 29 yaşın altındaysanız yıllık 75 bin TL kâra kadar hesaplanacak gelir vergisi ödemiyorsunuz. Genç girişimci desteği kapsamında da 1 yıl boyunca Bağkur giderlerini devlet karşılıyor. 3. Bir şirketin kurulma sürecinde en kafa karıştırıcı olan muhasebe ve fatura süreçleri. Bu süreçleri bize anlatır mısınız? Bu süreçlerin nasıl organize edilmesi gerekiyor? Bu süreçleri kolaylaştıracak uygulamalar veya platformlar mevcut mu? Artık tüm süreçleri çevrim içi olarak yapmak mümkün. Şahıs şirketi kuruluşu için başvuru, interaktif vergi dairesi üzerinden yapılabilir. Vergi memuru adrese geldikten sonra bir kaç günde şirket kuruluşu tamamlanır. Marka tescilinin de mutlaka alınmasını öneriyoruz; çünkü aynı isim farklı kuruluşlar tarafından tescillenirse size ihtar çekme hakkına sahip olurlar. Şirketiniz kurulduktan sonra işçi çalıştırılacaksa SGK'ya gitmek gerekiyor. Gelirlerinizi belgelendirmek için fatura kesmelisiniz. Giderlerinizi belgelendirmek için de tüm harcamalarınız için fatura veya fiş almalısınız. Ön muhasebe yazılımları üzerinden e-fatura ile tamamen çevrim içi ortamda bunu yapabilirsiniz. Bu sisteme geçebilmek için de tek seferlik e-imza almanız gerekiyor. 4. Yurt içinde ve yurt dışında şirket kurmanın farklılıkları avantajları ve dezavantajları neler? Fotoğraf: Getty Images Öncelikle, yurt dışından gelir elde etmek istiyorsanız; yurt dışında şirket açmanız gerekiyor. Her ülkenin farklı avantajları ve dezavantajları bulunuyor. İki örnek üzerinden ilerleyelim. ABD , girişimci dostu bir ülke ve vergi avantajları var. ABD'nin yaptığı ticaret anlaşmaları sayesinde dünyaya satış yapabilir ve tüm dünyadan ödeme alabilirsiniz. Hava, deniz, kara yolu gelişmiş olduğu için transfer kolaylığı var. Teknolojik gelişmelere ulaşabiliyorsunuz. Amazon gibi pazaryerlerinde satış yapıyorsanız ürünlerinizin sigortalanabilmesi icin ABD'de şirket kurmanız gerekiyor. Öte yandan, ABD merkezli bir şirketiniz olduğunda yatırımcı şirketlerin radarına da daha çabuk giriyorsunuz. ABD'de şirket kurmak için öncelikle şirketin kurulacağı eyalete ve şirket türüne karar vermek gerekiyor. ABD vatandaşı olmayanlar; Limited (Single Member LLC), Limited Ortaklık (Partnership LLC) ve Anonim şirket benzeri olan C-Corp gibi farklı türlerde şirketler kurabiliyor. Kuruluş başvuruları tercih edilen eyaletin internet sitesi üzerinden 4-6 haftada gerçekleştirilirken Mükellef aracılığı ile 2-3 haftada gerçekleştiriliyor. Birleşik Krallık'a bakacak olursak; bu ülkede şirket kurmak birçok ülkeye göre daha hızlı, kolay ve vergi açısından daha avantajlı. Çevrim içi başvuruda bulunup 1-2 gün içinde şirket kurabiliyorsunuz. Birleşik Krallık'ta iki tür vergi bulunuyor, kurumlar vergisi (corporation tax) ve Türkiye’deki ismiyle katma değer vergisi (VAT). VAT oranı %20 ama teşvik de bulunuyor. Yıllık 85 bin pound ciroya ulaşmadığınız takdirde VAT kaydı ve VAT ödemesi yapmak zorunda değilsiniz. Sadece bu tutarı aşıyorsanız, VAT kaydı yapıp üç ayda bir beyan hazırlayıp vergi vermek durumundasınız. Kurumlar vergisi ise senede bir olup elde edilen net kârın %19'una tekabül ediyor. Öte yandan, Birleşik Krallık'ta şirket kurmak için ülke içinde bir adresinin olması yeterli oluyor. Şirket türleri; sınırlı sorumluluk ortaklığı, kamu limited şirketi, garantili özel limited şirket, hisse bazında özel limited şirket ve özel sınırsız şirketten oluşuyor. Rusya veya Çin gibi ülkelerde bir şirket kurmak için ise oralarda fiziksel olarak bulunmak gerekiyor. 5. Girişimci olmak isteyen veya aklında bir fikir bulunan ancak henüz faaliyete geçmeyen kişilere bu yola başlarken tavsiyeniz ne olur? İlk olarak 29 yaşın altında olanlara, hiç beklemeden şahıs şirketi kurmalarını önerebilirim. KOSGEB teşviklerinden faydalanmak için bu işi erken yapmak önemli. Ayrıca markalarını mutlaka tescil ettirsinler. Bir girişim kurmak isteyen ve şirket açmak isteyenler için Okan Şafak'tan hem süreci hem de önerileri sizlere aktardık. Tüm bu süreci yalnız yürütebilirsiniz. Bu fikir sizi korkutuyorsa Mükellef gibi aracılık ve destek sağlayan kurumlarla iletişime geçerek girişiminiz için ilk adımı atabilirsiniz. Son olarak bizim de önerimiz: D urmayın ve harekete geçin!

Şirket kurmanın incelikleri

Nisan 8, 2022

·

Makale

ABD'de nasıl şirket kurulur?

Fikrini şirket aşamasına getirmiş her girişimcinin ideali, işini uluslararası çapta yapmaktır dersek yanlış olmaz. Bunun ilk adımı yurtdışında, daha çok ABD'de şirket kurmak olur. Girişimcilerin hatta yatırımcıların popüler ülkesi olan ABD, son yıllarda gerek verdiği girişimci teşvikleriyle gerekse hukuksal ve vergisel kolaylıklarla oldukça revaçta. Öte yandan, pazarın büyüklüğü, 425 milyonluk Güney Amerika pazarına yakınlığı ve sektör liderlerinin ABD’de bulunması burayı daha da gözde yapıyor. Fakat girişimcilerin finansal kaynağı tedbirli kullanması gerektiği malum. Dolayısıyla yurtdışında ve özellikle ABD’de şirket kurmaya girişmeden evvel bürokratik süreçleri ve gereklilikleri dikkatlice incelemekte fayda var. Şirket kurulumu ve vergi kimlik numaraları Girişimcilerin ABD’de şirket kurmadan evvel hakkında karar vermesi gerektiği iki husus var: Şirketin kurulacağı eyalet ve şirket türü. ABD'de kurulacak şirket eğer aktif olarak ABD’de işletilecekse, yani orada fiziki bir varlık olacaksa, çalışmaların yürütüleceği eyalet şirketi kurmak için en doğru yer olur. Delaware ve Wyoming iş yapabilme anlamında diğer eyaletlere göre daha avantajlı. Bu iki eyalet de vergi açısından girişimcilere büyük fırsatlar sunuyor. Delaware, vergi konusunda Wyoming’e nazaran bir miktar daha pahalı olsa da eyaletin deneyimi ve işveren yanlısı yasaları sebebiyle daha tercih edilebilir. Social Enterprises, Delaware eyaletinde Türkçe hizmet vermeye yetkilendirilmiş tek kurum. Ayrıca, talep doğrultusunda bizzat eyaleti ziyaret ederek işlemlerin süresini 1 saate kadar indirebiliyoruz. Şirket türü ise karar verilmesi gereken ikinci konu. Eğer şirket kurma amaçları arasında şirkete yatırım almak ve uzun vadede borsaya açmak gibi planlar varsa “corporation” türü şirket kurmak en doğrusu olur. Zira bu şirket türünde hisse alım satımı gibi imkanlar mevcut. “LLC” şirket türü ise direkt ticaret yapacak kişiler için daha uygun. Öte yandan, EIN (şirket vergi kimlik numarası) ve ITIN (bireysel vergi kimlik numarası) vergi kimlik numaralarını da almak oldukça mühim. Süreçlerin uzun olması ve bu iki numara olmadan ticarete başlanılamaması bunların önemini arttırıyor. IRS nezdindeki bu numaraları bir yetkili acentayla almak zaruri. Muhasebe ve vergi “Nothing is certain except death and taxes.” 18'inci yüzyılda yaşayan Benjamin Franklin’e atfedilen bu sözün üzerinden takribi 250 yıl geçse de değişen pek bir şey yok aslında. ABD, vergiler konusunda hala çok hassas ve oldukça amansız. Zira vergi beyanlarını zamanında vermeyen, eksik yahut hatalı veren şirketler ve şirket sahipleri 500 bin dolara kadar vergi cezalarıyla karşı karşıya kalabiliyor. Aslında konuyu şöyle netleştirebiliriz. ABD’de gelir vergisi, satış vergisi ve eyalet vergileri olarak üç ana vergi türü var. Bu vergilerin dışında bazı ürünler özel ek vergilere de tabi olabilir. Gelir vergisi direkt IRS’e ödenen bir vergi ve şirket türüne ve ortak sayısına göre doldurulacak formlar farklılık gösteriyor ve yine vergi beyan tarihi şirket türüne ve ortak sayısına göre farklılık gösteriyor. Satış vergisi ve eyalet vergileri ise eyalete ödenen vergiler. Eyalet vergileri "franchise tax" yada "annual report" olarak adlandırılıyor. Satış vergisini şöyle açıklayabilirim. Örneğin New York’ta bir elektronik mağazasına sahipsiniz diyelim ve bir müşteri gelip mağazanızdan ürün satın alıyor. Bu durumda ürünün fiyatına %8.875 satış vergisi oranı da eklemeniz gerekecektir. Akabinde de, New York eyaletine satış vergisi bildiriminde bulunmalısınız. Yatırımcı vizesi İşiniz belli bir hacme geldikten sonra E2 yatırımcı vizesine başvurarak kendi işinizde çalışma ve ABD’de yaşama hakkı elde edebiliyorsunuz. İlk aşamada genelde beş yıllık bir süre için verilen bu vize; vergilerin ödenmesi, işin gelişmesi ve finansal raporların yukarı ivmeli hareketleri neticesinde ikinci periyotta yenilenebiliyor. Tabii ki bu konuda da detaylandırılması gereken çok husus var. Zira yatırım miktarından şirketteki hisse oranına, vergilendirmeden çalışan sayısına kadar vize durumunu etkileyen birçok etken var. Şirket kurulumuyla başlayan bu macera; aylık muhasebe, yıllık vergi beyanlarının yapılması, Silikon Vadisi'nde yatırım alma, sonrasında yatırımcı vizesi gibi aşamalarla uzun vakit alan bir süreç. Özellikle vergi süreçlerinin dikkatli takip edilmemesi ciddi cezalara sebep olabiliyor. Bu süreçlerde sadece işe-projeye odaklanabilmek, geri kalanını danışmanlık firmasına bırakmak büyük rahatlık olacaktır. Mustafa Emre Selek, haftalık ekonomi dergisi PARA'da eğitim, İK ve teknoloji muhabirliği yaptı. Ardından, Delaware / ABD'de Social Enterprises LLC'de yatırımcı vize danışmanı ve şirket kurma uzmanı olarak çalıştı. 2 yıldır Social Enterprises LLC'de Operasyon Direktörü / COO olarak çalışıyor.

ABD'de nasıl şirket kurulur?

Nisan 15, 2022

·

Makale

Dijital müşteri olmak

Yeni dijital sınıfları anlamak üzere, dijital emekçilere odaklanarak başladığım gözlemlerime “dijital müşteri” ile devam etmek istiyorum… Öncelikle dijital müşteriyi tanımlamakla başlayalım. Kabaca dijital müşteri, herhangi bir cihazla, istediği yerden istediği ürünü ya da hizmeti satın alan kişiye deniyor. İlk bakışta dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan ve internet bağlantısı olan herhangi birisi kolayca müşteriniz olabilir gibi anlaşılıyor. Dükkanlar açmaya, kira, elektrik faturası ödemeye, onlara kişi çalıştırmaya ihtiyacınız yok. Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var… Tıpkı sizin gibi düşünen milyonlarca satıcı var. Dijital müşteri neden sizi, sizin ürününüzü tercih etsin? Aslında temel soru bu! Bu sonsuz gibi görünen müşteri portföyünden en üst düzeyde yararlanmak, var olan müşterilerinizin sadakatini artırmak, yeni müşteriler elde etmek için neler yapmalısınız? İlk adımınız bu yeni müşteri profilinin ne istediğini anlamak, beklentilerini doğru analiz etmek, alışkanlıklarını, alışveriş tercihlerini anlık olarak incelemek. Kısaca dijital müşterinizi tanımanız gerekiyor. Elbette bunun için de ürünlerinizi satmak için teknoloji yatırımı da yapmalısınız, yani siz de aslında dijital bir şirket olmalısınız. Rakamlar, birçok şirketin işte bu dönüşüm için büyük yatırımlar yaptığını gösteriyor. 2018 yılında dijital dönüşüme yapılan net küresel harcama, yaklaşık 1 trilyon dolarken, bu rakamın 2022’de 2 trilyon doları aşması bekleniyor. Kısaca rakipleriniz boş durmuyor! Dijital müşterilerin öncelikleri nelerdir? Dijital müşteri için alışveriş günün her saatinde, her yerde yapılabilecek bir etkinlik. Kimi işe giderken serviste, kimi toplantıda, kimi de akşam saatlerinde, kısaca uygun oldukları her anlarını alışverişe ayırabiliyor. Alışveriş için herhangi bir yere gitmeleri gerekmediği için ilk gördükleri ürünü almak yerine seçici davranıyorlar. Ürün ve fiyat karşılaşması yaparak bütçelerine, ihtiyaçlarına en uygun ürünleri tercih ediyorlar. Satın alma kararı vermeden önce ürün hakkındaki bilgileri detaylı şekilde okuyor, daha önce yapılmış yorumlara önem veriyorlar. Ödeme seçenekleri de kritik bir konu… Banka ya da kredi kartının dışında farklı ödeme yöntemleri, sitenin ödeme konusundaki güvenlik önemleri, ürünün kargolanması, kargonun ulaşma süresi, ürünün eline ulaşana kadar olan süreçteki bilgilendirme, iade kolaylığı gibi birçok deneyim dijital müşterinin bir sonraki alışverişi için belirleyici oluyor. Seçenek çok olunca müşteri, sanal dünyada karşılarına çıkan pazar yerlerini, şirketleri sitelerini ilk denemeden sonra hızla eleyebiliyor. Bazen kullanıcı yorumları ve forumlardan aldıkları bilgilerle denemeye bile değer bulmuyor. Kritik beklentiler… Dijital müşterinin ilk dikkat ettiği şey, sitenin kullanıcı dostu olması…. Görsellerin kaliteli, bilgilerin ayrıntılı olması ve karar verdikten sonra da hızlıca satın alma adımına geçilebilmesi en önemli kriter. E-ticaret platformunun web ve mobile göre düzenlenmiş olması, mobil uygulamasının kullanım kolaylığı da önem taşıyor. Aramaların kolaylığı, güncel teknolojilerin ve formatları kullanılması kararı hızlandırıyor. Müşteri hizmetlerinin iyi çalışması, sorulara hızlı yanıt verilmesi, iade ve değiştirme gibi süreçlerin kolaylığı seçimlerde etkili oluyor. Üstelik bu konularda kötü örnekler iyi hizmetlerden on kat daha hızlı yayılıyor. Dijital tüketicinin bir diğer yönü de satıcı tarafından tanınmak. Bir kez alışveriş yaptıktan sonra siteyi ziyaret ettiğinde tanınmak yani kendilerini özel hissetmek istiyorlar. Yapılan bir araştırmalar, dijital müşterilerin kendilerini tanıyan ve geçmiş işlemleri üzerinden isabetli ürün ve hizmet öneren bir şirketten satın alma olasılığının daha yüksek olduğunu söylüyor. İşin bir diğer püf noktası ise ödüllendirilme. Dijital müşteriye özel kampanyalar, ödüller, puanlar gibi beklenmedik teklifler müşteri sadakatini artırıyor. Bazen pakete eklenen küçük bir hediye, kişisel bir not bile mutlu edebiliyor. Dijital değişime direnenler! Hal böyleyken bu değişime direnenler de var. Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir araştırmaya göre, 2022 yılında sadece ABD’de Bankalar kredi kartı müşterilerine 12 milyar dolar ceza kesmiş! Bir diğer deyişle geleneksel sektörler müşterilerine cezalandırmaya ve bunu bir gelir kapısı olarak görmeye devam ediyor. Sadece bankalar değil, çok farklı sektörlerde buna benzer yaklaşımlara tanık oluyoruz. Örneğin ülkemizin çok bilinen TV platformlarından biri… Üyelikten ayrılmak istediğinizde uzun süreçlerin sonunda sizden bir dilekçe yazıp faks çekmenizi istiyor. Doğru duydunuz faks istiyor. Benzer durumu birçok sektörde görmek mümkün; telekom şirketleri, zincir mağazalar gibi, bankalar, sigorta şirketleri… Dijital Müşteriye geleneksel yöntemlerle yaklaşan şirketlerin önemli bir oranda müşteri ve itibar kaybı yaşadıklarını görüyoruz. Dijital müşteri zorluk çıkaran markalardan uzaklaşıyorlar. Hayatlarını kolaylaştıran markalara yakınlık duyuyor. Sözün özü; “Dijital müşteri velinimetinizdir.”

Dijital müşteri olmak

Nisan 15, 2022

·

Makale

Dönüşümü kovalamak

Galata’da yerli ve yabancı turistlerin oluşturduğu gürültülü kalabalığı delip kulenin dibinden Camekan Sokak’a doğru kıvrıldığınızda yolun sonunda sizi bugüne kadar birçok dizi ve filme ev sahipliği yapmış 130 yıllık bir bina karşılıyor. Adres tariflerinde “No:1” olarak adlandırılan bu binanın demir kapısından içeri girdiğinizde sağ tarafınızda, çoğu zaman sonuna kadar açık olan bir kapı ve uzun bir koridorla karşılıyorsunuz. Burası, 2019’un sonlarında “medya sektöründe dönüşümün zamanının geldiğine” inanan iki arkadaş tarafından büyütülen Aposto’nun ofisi. İçerik üretmek için ilhamın mekândan alındığı bu ofiste, ilk olarak dikkatinizi koridorun sonundaki led ışıklı Aposto yazısı çekiyor. Adım atarken parkeler, eski binalara has bir şekilde gıcırdayarak geldiğinizi içeridekilere duyuruyor. Beyaz kiremit duvarlarda Aposto’nun yemek, kültür-sanat ve seyahat yayınları için tasarlattığı çizimler var. Bir köşede, kalın çerçeveli devasa bir tablo dikkat çekiyor. Tabloda, upuzun bir metin var, şu cümlelerle başlıyor: “Günaydın! Açtığımız Beta sürecine son 2 günde kaydolan yüzlerce okuyucumuza çok teşekkür ederiz. Bugünün hem Türkiye hem dünya hikâyeleri bolca karamsar olsa da biz Aposto'’nun ilk günlerinin tutkulu enerjisini sizlere yolluyoruz.” Bu mesaj, dijital medya servisi Aposto'nun 19 Ağustos 2019 tarihli ilk e-posta bülteninden. Bülten, “Sevgiler, Aposto ekibi” diye sonlanıyor. O gün bahsedilen ekip, aslında Aposto’nun kurucu ortakları Orhun Canca ve Umutcan Savcı dahil 4-5 kişiden oluşuyor. Bugün, gelinen noktada ise Aposto; tam zamanlı, yarı zamanlı ve freelance olmak üzere 100'ü aşkın kişiyle çalışıyor. Farklı dikeylerdeki 120’yi aşkın yayını, her ay 400 binden fazla kişinin e-posta kutularına düşüyor. E-posta kutuları dışında mobil ve web uygulamaları üzerinden ulaştığı okurlarına tüm medya ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri kapsamlı bir servis sağlıyor. Fikrin mucidi Orhun Canca, Aposto’yu “Bilginin nereden ve nasıl önümüze düştüğü belli olmayan bir dünyada; tatmin edici, güvenilir ve insanlara internet kullanımları içerisinde adeta bir vaha hissiyatı verecek dijital bir medya servisi,” olarak tanımlıyor ve ekliyor “Bunu kendi ekibimizin hazırladığı, lisansladığımız ya da belli kurum ve kişilerle iş birliği yoluyla çıkardığımız online gazete, dergi ve radyo programları ile yapıyoruz.” Aposto, her ne kadar bugün kendini kapsamlı bir dijital medya servisi olarak tanımlasa da aslında hikâyenin başlangıcında bir “medya şirketi” olma hedefi yok. Bugün arkadaşlarının “Gazete kurdu,” diyerek tanımladığı Canca, Aposto’nun Türkiye’de oldukça geleneksel olarak tanımlanabilecek bir sektör olan medyada kendine yeni bir alan açmasını “Kazara oldu,” diyerek tanımlıyor. “Ben bir teknoloji girişimcisiydim,” diyen Canca, kurduğu onlarca girişim hayalinden biri olan ve ilk günlerde bir yan proje olarak gördüğü Aposto’nun “haberler için Spotfiy gibi bir servis” (Spotify for news) yaratma iddiasıyla ortaya çıktığını söylüyor. Aposto’nun İtalyanca’da “bir arada/yerli yerinde” anlamına gelen isminin çıkış noktasında da bu iddia var. Fotoğraf: Deniz Sabuncu Yıl 2016, Aposto’nun hikâyesi, New York’ta küçük bir apartman dairesinde başlıyor. Koç Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği ve Medya Görsel Sanatlar bölümlerinde okuyan Canca, üniversitedeki birkaç girişim denemesinden sonra değişim programı kapsamında gittiği New York’ta artık ciddi adımlar atmanın zamanının geldiğini düşünüyor ve market araştırması yapmaya başlıyor. O zamanları “Çok yalnızdım ve hayatta ne yapacağımı sorguluyordum. Geriye dönüp baktığımda depresyon olarak bile tanımlayabilirim,” diyerek anımsayan Canca, internetten teknoloji tarihini incelerken Wired’ın 1 Şubat 2003’te yayımladığı “The Year Music Industry Dies” isimli makalesine denk geliyor. İlk kıvılcım, işte o anda çakıyor. Makalede bahsedilen müzik endüstrisi; henüz iTunes, Spotfiy gibi servislerle tanışmamış, dijitalleşmeye ayak uydurmakta zorluk çeken, korsan indirmelerle boğuşan, CD satışlarının son altı ayda %11 düştüğü, tabiri caizse son demlerini yaşayan bir sektör. Yazar Charles C. Mann, çözüm için “yeni ekonomik gerçekliği” yansıtan birtakım öneriler sunuyor; ancak uyarmayı da ihmal etmiyor: “Bunlardan herhangi birini yapmak imkânsıza yakın. Bunların hepsini yapmak ise iş dünyası tarihindeki en şaşırtıcı geri dönüşlerden biri olacaktır.” Makalede çizilen olumsuz tablonun aksine müzik endüstrisi, aradan geçen 13 yılda Spotify’ın baş rolü kaptığı bir hikâyeyle “imkânsızı” gerçekleştirmeyi başardı. “Neden medya sektörü için de aynısı olmasın? Dönüşecek bir endüstri varsa her türlü dönüşecek, sadece doğru zamanı yakalamak gerekiyor.” Yaklaşık 6 sene önce işte bu düşünce, Canca’yı harekete geçirenlerden biri oluyor. “O gün müzik endüstrisinden nasıl bahsediyorlarsa bugün de medyadan aynı şekilde bahsediyorlardı,” diyen Canca, “Gazeteler, dergiler öldü. Tirajlar düştü, artık herkes haberleri sosyal medya üzerinden takip ediyor…” sözlerinin aksini kanıtlamanın peşine düşüyor. Fikri bulmak çoğu zaman kolaydır; ancak uygulamaya geçirmek bazen aylar hatta yıllar alır. Aposto’nun hikâyesinde, bu süre yaklaşık 3 seneyi buluyor. Canca, 2016’dan 2019’a kadar uzanan bu zaman diliminde, Aposto fikrinin en az 10 versiyonunu farklı kişilerle hayata geçirmeye çalışıyor. 2019’un bahar aylarında ise Umutcan Savcı, Mustafa Gökberk Tektek ve Burak Kocamış ’tan oluşan küçük bir ekip, Moda’da gerçekleştirdikleri sayısız buluşmadan sonra Aposto’nun kuruluşu için ilk adımı atıyor. “Hangi ülkede ve nasıl bir servis sunacağımız konusunda net bir fikrimiz yoktu,” diyen Canca, fikrin en basit versiyonunu deneyerek başladıklarını belirtiyor. Aposto’nun ilk e-posta bültenleri, adeta bir Spotify çalma listesi gibi kurgulanıyor. Son 24 saatte dünyada ve Türkiye’de olup bitenler, farklı kaynaklardan (farklı sanatçılar) derlenerek madde madde yazılıyor. Bu maddelerin her biri, adeta bir şarkı. Günün sonunda 30-35 maddelik (şarkılık) bir bülten (playlist) hazırlanıyor. Canca, “Bültenin kendisi hep bir çalma listesiydi benim için,” diyor, “Bültenlerin Spotify çalma listeleri ile başlamasının nedeni de bu,” diye de ekliyor. Nitekim Aposto’nun her sabah saat 7.00’de okurlarla buluşturduğu günlük gazetesi Aposto Gündem, bugün dahi sürdürdüğü bu gelenek kapsamında her gün okurlarına yeni bir çalma listesi öneriyor. Fotoğraf: Deniz Sabuncu Aposto’nun ilk aşamada haftada 3 gün derlediği haberleri, bir e-posta bülteni (newsletter) formatında atmasının arkasında birden fazla neden var. En önemli nedeni, basılı medyanın dijitalleşme sürecindeki kimlik arayışında e-posta bültenlerinin yeniden tanımlanması… Uzun yıllar boyunca sadece bir pazarlama veya şirket içi ve dışı iletişim aracı olarak görülen e-postalar, son birkaç senede gazeteciler, yayıncılar ve bağımsız içerik üreticileri için yeni bir alan açmaya ve sürdürülebilir gelir modelleri yaratmaya başladı. Bülten yayıncılığının gelişimi, bu amaca yönelik hizmetler ve teknolojiler sunan şirketlerin de ortaya çıkmasına neden oldu. Örneğin; 2017’de kurulan Substack, şu anda küresel çapta içerik üreticilerinin abonelerine e-posta bültenleri göndermek için kullandıkları en büyük platformlardan biri olma özelliği taşıyor. Sektörde, Substack’in yanı sıra Revue, TinyLetter gibi daha çok bireysel içerik üreticilerinin tercih ettiği hizmet sağlayıcıları ve Mailchimp, EmailOctopus gibi daha çok kurumsal şirketlerin tercih ettiği e-posta pazarlama araçları var. Dijital abonelik konusunda iddialı olan The New York Times, Washington Post gibi köklü gazeteler, farklı dikeylerde e-posta bültenleri hazırlayarak okurlarının dijital haber alma alışkanlıklarını değiştirmeyi hedefliyor. Türkiye’de ise e-postanın “pazarlama aracından haber alınan bir mecraya” dönüşümü Aposto gibi şirketler sayesinde yeni yeni gerçekleşiyor. Canca, e-posta formatını tercih etme sebeplerini “İstediğimiz prototipe çok uygun olduğunu fark ettik. Çok bağımsız ve yeni bir ritüeldi,” diyerek açıklıyor. İlk başta, “Türkiye’de işle ilgili e-postalar bile okunmuyor. Haber mi okunacak?” sorusuyla karşılaştıklarını da belirtiyor. Aradan geçen 2 sene, e-posta yayınlarına şüpheyle yaklaşanların haksız olduğunu kanıtlar nitelikte desek yanlış olmaz. Zira Aposto’nun her sabah saat 7:00’de okurlarla buluşturduğu Aposto Gündem, hâlihazırda Türkiye’deki en çok okunan gazetelerden bile daha çok kişiye ulaşıyor. Aposto’nun kendi editörleri tarafından hazırlanan iş dünyası, teknoloji, politika, yemek, kültür-sanat, spor gibi alanlardaki 10 ayrı bülteninin her biri, çoğu gazetenin tirajından yüksek abone sayılarına sahip. Canca, “Nasıl bu kadar geniş bir kitleye ulaştınız?” sorusuna, “İlk aşamada dilden dile yayılarak başladık. Sabah e-postayı gönderdikten sonra yüzlerce kişi geri dönüş yapıyordu ve bu geri dönüşlerin %95’i olumluydu. Geri dönüşleri okudukça şunu fark ettim. Ne yaptığın değil insanlara nasıl bir değer kattığının önemli. O noktada benim fikirlere olan aşkım bitti, sürece odaklanmayı öğrendim,” diyerek cevap veriyor. Aposto, e-posta bültenleri üzerinden içerikler derleyerek başladığı yolculuğuna uzun bir süredir kapsamlı bir dijital medya servisi olarak devam ediyor. Bu yolculukta bugüne kadarki en büyük adımı ise önümüzdeki ay atmayı hedefliyor. Aposto’nun içeriklerini tek bir çatı altında bir araya getiren yeni uygulamasının lansmanı, mayıs ayının sonunda gerçekleşti. Bugüne kadar gelir modelini yayınlarında yer alan sponsorluklar üzerine kurgulayan şirket, önümüzdeki aylarda bireysel abonelik sistemini de hayata geçirecek. Canca, “Gelecek aylarda çok daha farklı sektörel içerikler düzenlediğimiz, çok daha özel birtakım içerik grupları tasarladığımız ve bunu okur temelli bir abonelik modeliyle sunacağımız bir evreye doğru hazırlanıyoruz,” diyor. Şirketin gelecek planları, elbette bunlarla sınırlı değil. Heyecanı yüzünden okunan Canca, birkaç ay önce hayata geçirdikleri ilk İngilizce bültenleriyle beraber pasif yurt dışı yatırımlarına başladıklarını belirtiyor. Son iki yılda toplam 625 bin dolar yatırım alan şirketin Avrupa açılımları için yeni bir yatırım turuna çıkmayı planladığını da söylüyor ve ekliyor: “Son 2 senedir bir kaos yarattık ve kaos yaratmak kolay bir şey değildi. Şimdi o kaosu düzenleme zamanı.” Not: Bu röportaj 16 Kasım 2022'de güncellenmiştir.

Dönüşümü kovalamak

Nisan 22, 2022

·

Makale

Dijital şirket olmak

Tüm araştırmalar, hangi alanda faaliyet gösterirse göstersin bütün şirketlerin ajandasının ilk sırasında dijital dönüşüm olduğunu gösteriyor. Farklı sektörlerde alt kırılımlar olsa da hizmet sektöründe bu dönüşümün temel taşını, teknolojide ve müşteri memnuniyetinde dönüşüm oluşturuyor. Dönüşümü bu kadar hızlandıran ve vazgeçilmez hale getiren etken ise pandemi döneminde yaşadığımız deneyimler. Bu dönemde hızlı, çevik ve planlı şirketlerin önemini yaşayarak gördük. Teknolojinin işimizin ayrılmaz bir parçası olduğuna tanıklık ettik. Artık şirketler; değişen müşteri talepleri, iş yapma biçimleri, çalışan beklentileri ve hızla dönüşen teknolojiye uyum sağlamak zorunda. Aksi takdirde varlıkları tehlike altına girecek. Şirketlerin varlığını sürdürmesinin ve rekabette öne çıkmasının temelinde alışılagelmiş yönetim biçimlerinin hızla terk edilmesi yatıyor. İnsan kaynakları ve yönetim konusunda uzman olan kişiler, bu süreci çok daha ayrıntılı ve akademik bir dille anlatabilir ama dijital dünyadaki değişimi ve gelişimi yakından takip eden biri olarak çok daha basit bir dille şunu öneride bulunabilirim: Tüm şirketler dijital olmalı! Müşteri ihtiyaçlarını öngörebilmek Dijital şirketleri geleneksel şirketlerden ayıran en büyük özellik, yeni dönemin kodlarına göre hareket etmeleri ve bunu da içselleştirmiş bir biçimde hayata geçirmeleri. Temeline insan, teknoloji ve hızı koyan dijital şirketler; dikey hiyerarşiden uzakta ekip çalışmasına yatkın, müşterisinin ihtiyaçlarını hızla okuyabilen hatta müşteriden bile önce okuyan ve ona uygun çözümler geliştiren yapılar. Dijital şirketlerin liderleri de alışageldiğimiz yöneticilerin dışında bir profile sahip. Amaçları organizasyonu, sistemi korumak değil; müşterisiyle empati kurarak en doğru projeyi, en hızlı biçimde hayata geçirip pazara sunmak. Bunu başaramayan şirketleri hızla duyuyoruz, bolca konuşuyoruz ve hemen terk ediyoruz. Değişim liderlerden başlamalı Artık liderler ve yönetim ekipleri değişime direnmemeli; ancak bunu hayata geçirmek pek de kolay değil. Çünkü direnmenin temelinde kişilerin ve kurumların var olanı koruma dürtüleri yatıyor, bu da korkuyu getiriyor. Oysa etkili değişim lideri, çalışanlarına kurumun devamlılığını vurgulamak ve ufuktaki değişim ve belirsizliğe rağmen bir kurum olarak “Biz kimiz?” sorusunun merkezindeki değerlerin korunacağının altını çizmek zorunda. Projeleri, ne olursa olsun bitirmek, seri üretim yaklaşımını bir kenara bırakmak ve sorun çözmeye odaklanmaları gerekiyor. Herkesin fikrini rahatça ifade ettiği, eğlenceli, yaratıcı bir ortam ve sürdürülebilir bir tempo oluşturması gerekiyor. Oysa geleneksel proje yönetimi yolları izlendiğinde, yani en detaylı öngörüler ve planlar üzerinde günlerce toplantı yaptığınızda birilerinin sizden daha önce davranmasının yolunu açıyorsunuz. Çünkü hız çağındayız! Bunun yerine takımların vizyonları ve hedeflerini net olarak belirlemek, yetkileri ekiplere dağıtmak ve gerektiğinde müdahale etmek en doğru yöntem. Aşırı dokümantasyonlar, prototipler üzerinde vakit ve para kaybetmek yerine geliştirme sürecini çok daha iyi planlamak hatta bu süreci müşterilerle birlikte yönetmek en doğru yaklaşım olarak görülüyor. Harvard Business School ve BCG Henderson Institute tarafından 6 bin 500 üst düzey yönetici ve 11 bin çalışanla yapılan araştırma, artık geleneksel yapılar için değişimin vazgeçilmez olduğunu gösteriyor. Araştırmaya göre, iş yapış biçimlerini alt üst eden ana maddeler şöyle: Müşteri ihtiyaçlarındaki ani değişimler Büyük ekonomik ve politik dalgalanmalar Üretim ve tedarik zincirlerinde yaşanan beklenmedik darboğazlar İnsan gücünün yerini alan yeni teknolojiler Hızla değişen mesleklerde gerekli yeteneğe sahip çalışanları bulma zorlukları Esnek ve bağımsız çalışma modellerinin artan popülaritesi Uzaktan çalışma trendinin artış göstermesi Rekabet değil, rekaberlik dönemi Geleneksel iş dünyasına en önemli alışkanlıklardan “Sakın rakibinle iş yapma”, “Her işi en iyi biz yaparız” döneminin çok uzakta kaldığı bir çağdayız. Zaman ve para kaybetmeyi göze almak yerine pazardaki diğer şirketlerle iş birlikleri, stratejik ortaklıklar ve proje ekipler oluşturarak ortak hareket etmek artık daha kritik bir önem taşıyor. “Küçük olsun, geç olsun, benim olsun,” yerine “Birlikte nasıl bir daha yeni ve daha iyi ürünler yaparız,” sorusuna kafa yormak gerekiyor. Bu değişimi yapamayanlara tarihin tozlu sayfalarında bile yer olamayacak. Sözün özü; dijital şirket olmak hem çok kolay hem çok zor. Değişimi merak eden, gözlem yapan, denemekten çekinmeyen, öğrendikleriyle kendini yenileyen şirketler; “mış” gibi yapmadan, değişiyor, gelişiyor ve gerçekten dijitalleşiyor.

Dijital şirket olmak

Nisan 29, 2022

·

Makale

İş kurarken yararlanabilecek destekler neler?

Girişimciliğe giriş yapmak, iş kurmak veya var olan işini geliştirmek isteyen işletmeler için hem Türkiye hem de yurt dışında birçok teşvik mekanizması bulunuyor. Bu mekanizmaların geri ödemesiz hibelerinin yanı sıra geri ödemeli krediler de mevcut. Mükellef'in iş ortağı, devlet teşvik ve destekleri danışmanı ve Grapework'ün kurucusu Osman Aydın , tüm teşvik sistemlerinde hem devletin hem de kurumların teşvikleri ülkesel olarak verdiğini; bunun amacının da ülke pazarını büyütmek olduğunu vurguluyor. Türkiye'de teşvikler dört kalemde sağlanıyor: Arge-inovasyon 2. Üretim 3. İstihdam 4. İhracat Türkiye'deki teşvik programları Türkiye'de bu alanların tamamında teşviklerin sağlandığı gibi ayrı ayrı da destekler verilebiliyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Kalkınma Ajansları, TÜBİTAK, KOSGEB ve Ticaret Bakanlığı işletmelere destek veren kurumlar olarak sıralanıyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı: Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın sağladığı en büyük destekler arasında "yatırım teşvik belgesi" öne çıkıyor. Yeni yatırım yapacak işletmeler, bu belgeyi aldıkları takdirde vergi indirimi veya muafiyetinden faydalanabiliyor. Kalkınma ajansları: Ajanslar, genelde sivil toplum kuruluşları (STK) ve kamu kurumlarına teknik ve finansal destekler veriyor. Çağrı esaslı çalışan kalkınma ajansları, bölgelerdeki belirli konular için iş geliştirme veya üretim yapan kurumlara teknik veya finansal destek sağlıyor. Kalkınma ajanslarının desteklerine, internet üzerinden yayımlanan açık ilanlardan başvurulabiliyor. TÜBİTAK: Genellikle teknoloji ağırlıklı, Arge, inovasyon gibi alanlarda üretim yapan şirketlerin başvurduğu kurumlardan biri olarak öne çıkıyor. KOSGEB: KOSGEB, işletmelere başlangıç seviyesinden itibaren büyüyüp gelişmelerini sağlayacak programları sunuyor. İlana dayalı olarak açılan teşvik programlarının yanı sıra sürekli devam eden destekler de yer alıyor. İlanlar için işletmelerin düzenli olarak KOSGEB'i takip etmesi gerekiyor. Herhangi bir teşvikten yararlanmak için KBS sistemine giriş yaparak gerekli dokümanlara ulaşılıyor, gerekli belgeler doldurulup çevrim içi olarak başvuruda bulunuluyor. Girişimcilik desteği: Bir nevi tüm programları birbirine bağlanan KOSGEB'in başlangıç programı birçok insanın da aşina olduğu "girişimcilik desteği". Bu destek, şirketin kurulması ve kurulduktan sonraki 1 yıl içinde yapılacak teçhizatlar gibi harcamaları içeriyor. Desteğe başvurabilmek için KOSGEB'in girişimcilik eğitimlerini tamamlamak ve daha önce şirket sahibi ya da ortağı olmamak gerekiyor. İşletme geliştirme desteği: KOSGEB, ticari faaliyetlerine başlayan ve büyüme aşamasına geçen işletmelere; nitelikli eleman, marka tescili, İstanbul Sanayi Odası (İSO) belgelendirme, test analiz gibi operasyonel harcalamar için destekler sağlıyor. Yurt dışı pazar destek programı: Ülke içinde yeterli pazar payına ulaşıp yurt dışına açılmak isteyen işletmeler için KOSGEB'in oluşturduğu bu program, birçok kalemi içeriyor. İşletmelerin dış ticaret departmanlarını kurup ihracat operasyonlarını yöneterek müşterilere ulaşmalarını teşvik eden programda; personel, yazılım-donanım, reklam-tanıtım, seyahat-konaklama ile test ve belge desteği mevcut. Destek projesinin süresi, en kısa 8 ay, en uzun 24 ay olacak şekilde ayarlanıyor. Destek için aranan şartlar arasında; işletmenin KOBİ düzeyinde olması, KOSGEB'e kayıtlı olması, marka tescil belgesinin olması ve perakende gibi yalnızca satış yapılan, üretim yapılmayan bir sektörde geçmiş yılda ihracat yapmış olması yer alıyor. Arge desteği: KOSGEB'in Arge desteğinden faydalanmak için ürün geliştirmenin prototip safhasında programa başvurmak gerekiyor. Bu programda; personel desteği, yazılım teçhizatları, makine, dışarıdan hizmet alma gibi çalışma destekleri, ürünün ortaya çıkarılmasının ardından patent ve belgelendirme destekleri bulunuyor. Grapework'ün kurucusu Osman Aydın bu teşviğin nadir bilinen teşviklerden biri olduğunu belirterek "İşletmelerin bu projeyi bitirmesini ısrarla öneriyoruz; çünkü bu projenin tamamlanmasının ardından alınan başarı belgesiyle işletme seri üretime dönük yapacağı yatırımlarda destek alabiliyor," ifadelerini kullanıyor. Bütün devlet desteklerinde önce harcama yapılır, sonra ödeme talep edilir. Önce harca, gerekli belgeleri sun, sonra ödemeyi al. Ticaret Bakanlığı: Ticaret Bakanlığı'nın hizmetlerinden faydalanmak için tüzel kişi olmak ve İhracatçılar Birliği'ne kayıt olmak gerekiyor. Destek programlarına başvurular, bakanlığın DYS sistemi üzerinden gerçekleştiriliyor. İhracat desteği sağlayan bakanlığın bu desteği, mal ihracatı ve hizmet ihracatı olmak üzere ikiye ayrılıyor. Hizmet sektöründe bilim, sağlık, sağlık turizmi gibi bazı belirli sektörler üzerine destek verildiğini söyleyen Osman Aydın, "daha sık kullanılan programın mal ihracatı" olduğunu belirtiyor. İşletmelerin ayırdıkları bütçeye dikkat etmelerinin gerektiğini vurgulayan Aydın, bunun nedenini "Çünkü destek 4 yıl ve bu süre içinde kullanmak gerekiyor," diye açıklıyor. Mal ihracatı desteği: Bu destek kapsamında, yurt dışında açılan depo, ofis, mağaza gibi alanların kirasının %50'si karşılanıyor. İşletmeler, Ticaret Bakanlığı'nın belirlediği hedef ülkeler arasında çalışmalarını yürütüyorsa %10 daha kira desteği veriliyor. Bakanlığın reklam desteği de mevcut; ancak bu destekten yararlanabilmek için reklam verilen ülkede marka tescilinin bulunması gerekiyor. Yurt dışı seyahat desteği, e-ticaret üyeliği ücret destekleri, pazara giriş belgeleri ve raporlar desteği de teşvikte yer alıyor. Bakanlığın ihracat yapacak işletmeler için tüm harcamaları karşılayabileceği destek programı da mevcut. İşletmeler, ilk başvuruda desteğin tamamından faydalanılabilirken daha sonrasında işletmenin ihracat rakamlarına göre bir oran belirleniyor. Aydın, yeni başlamayan işletme sahiplerine şu öneride bulunuyor: "KOSGEB'in desteklerinden faydalanarak ilk yıllarda ihracat rakamlarını artırabilir. Ardından Ticaret Bakanlığı deskteklerinden yararlanmaya başlayabilirsiniz." "KOSGEB'in kendi bütçesi bulunuyor ve hızlı bir şekilde ödemeleri gerçekleştirebiliyor. Ticaret Bakanlığı ise fonlar üzerinden destekleri karşıladığı için ödemelerin ulaşması 6 ila 12 ayı bulabiliyor." Yurt dışında alınabilecek teşvik programları Özellikle Avrupa ülkelerinde, merkezleri kendi ülkelerinde olan işletmeler için çok sayıda teşvik programı mevcut. ABD'de ise bu teşvikler eyaletten eyalete farklılık gösterebiliyor. Birleşik Krallık'taki "Inovate UK" programını örnek veren Aydın, bu teşvikin proje esaslı çıktığını ve sistem olarak neredeyse Türkiye'dekilerle aynı olduğunu vurguluyor ve ekliyor "Gelişmiş ülkeler çok farklı konulara destek veriyor. Örneğin iklim, nano teknoloji veya kuantum fiziği konusundaki özel çalışmalar gibi." Avrupa Birliği'nin Erasmus+ destek programları da mevcut. Burada hem sosyal içerikli projelere hem de kâr içerikli projelere destek veriliyor. Bu destekler de ilan üzerinden ilerlerken projelerin yayımlanma ve başvuru tarihi genellikle mart ve eylül ayları oluyor. İşletmelerin, ilanları kontrol ederek istenen konuya uyan çalışmaları varsa başvurmaları gerekiyor. Osman Aydın, AB projeleri için de şu uyarıyı yapıyor: "AB projelerinde rekabet yüksek olduğu için kabul edilme oranları bir tık daha düşük olabiliyor; ancak sonunda alınacak avro veya sterlin üzerinden hibe önemli bir motivasyon oluyor."

İş kurarken yararlanabilecek destekler neler?

Nisan 29, 2022

·

Makale