Uzmanlar, Türkiye'nin COP 27 Zirvesi'nde açıkladığı yeni iklim hedefini nasıl yorumluyor?

iklim krizi

Kaynak, Getty Images

  • Yazan, Asya Robins
  • Unvan, BBC Türkçe

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Mısır'ın Şarm El Şeyh kentinde düzenlenen COP27 iklim zirvesinde dün Türkiye'nin güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı'nı (NDC) açıkladı.

Bakan Kurum, dünya liderlerine hitaben yaptığı konuşmada Türkiye'nin 2030 için belirlediği yüzde 21 emisyon artıştan azaltım hedefinin yüzde 41'e yükseltildiğini belirtti.

Kurum, "Böylece ülke olarak 2030 için yaklaşık 500 milyon ton emisyon azaltımı yapmış olacağız" dedi ve Türkiye'nin en geç 2038'de emisyonlarını pik (en yüksek) noktasına ulaştıracağını belirtti.

Türkiye, 2015'te sunduğu ulusal katkı beyanı çerçevesinde 2030’a kadar hiç önlem alınmazsa emisyonların 1 milyar 175 MtCO2e'e (milyon ton karbondioksit eşdeğeri) ulaşacağını, verilen beyanla bu miktarın 929 MtCO2e seviyesinde tutulacağını söylemişti.

Dün yapılan açıklamada, alınacak yeni önlemlerle 2030 yılına kadar emisyonların 700 MtCO2e civarında olmasının hedeflendiği anlaşılıyor.

Ancak uzmanlar, azaltım hedefinin her zaman en güncel veriden yola çıkarak hesaplanması gerektiğini söylüyor. Türkiye için bu, 2020 yılına ait 523,9 MtCO2e emisyon verisi olduğu için burada azaltım değil artış gözlemleniyor.

Yani, 2030 yılına kadar karbon emisyonlarında 2020 seviyesine kıyasla yüzde 33 artış kaydedilecek ve ancak 2038 yılından itibaren net düşüş olacak.

İklim politikalarını takip eden sivil toplum ve düşünce kuruluşları ile gençlik hareketleri daha önce, Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefine ulaşabilmesi için 2030’a kadar en az yüzde 35 mutlak azaltımı hedeflemesi ve emisyonların 340 mtCO2e’e inmesi gerektiğini söylemişti.

BBC Türkçe için Türkiye’nin güncellenmiş iklim hedefi açıklamasını değerlendiren Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) Kıdemli Uzmanı ve İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin, “Türkiye’nin emisyonu 700’ün üzerine, belki 800 milyon tona kadar çıkacak ve 2038 yılından sonra sadece 15 yıl içinde sıfıra düşmesi beklenecek. Bu tabii ki imkansız bir şey” diyor.

Şahin, COP28’e kadar bu hedefin mutlaka yeniden güncellenmesini gerektiğini belirtiyor.

Murat Kurum

Kaynak, Getty Images

Fotoğraf altı yazısı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, COP27'de Türkiye'nin güncellenmiş iklim hedefini açıkladı

Enerji dönüşümü gecikecek ve net sıfır maliyeti yükselecek

2015 yılında hazırlanan ve Türkiye’nin 2021’de resmi olarak onayladığı Paris İklim Anlaşması dünya küresel ısınma eşiğini 1,5 derece olarak belirliyor.

Birleşmiş Milletler (BM) 2022 Emisyon Açığı raporu, dünyanın iklim değişikliğinden kaynaklı küresel bir felaketten kaçınmak için emisyonları yüzde 45 oranında azaltması gerektiğini söylüyor.

Uzmanlar, bu bağlamda karbon emisyonlarının 2025 yılına kadar pik noktaya ulaşması ve bunun için ülkelerin büyük bir hızla ekonomilerini karbonsuzlaştırma yolunda ilerlemesi gerektiğini vurguluyor.

Ancak Türkiye’de sivil toplum kuruluşları, yapılan iklim hedefi açıklaması ışığında enerji dönüşümünün geciktirileceğini ve 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşmanın giderek pahalılaşacağını aktarıyor.

BBC Türkçe’ye değerlendirme yapan Kömürün Ötesinde Avrupa (Europe Beyond Coal) Kampanyacısı Duygu Kutluay, “Emisyonların 2038 yılında pik yapması, 16 yıl daha ekonomiyi karbonsuzlaştıracak adımların geciktirileceğini gösteriyor” diyor ve devam ediyor:

“2038 yılından sonra 2053 yılına kadar kalan 15 yılda ise hızlı bir karbonsuzlaşma süreci yaşansa bile bu sürecin bugünden başlamasına kıyasla hem çok daha maliyetli hem de Türkiye’yi önümüzdeki yıllarda yaşanacak fosil yakıt krizlerine karşı daha kırılgan hale getirecek. “

Türkiye’nin enerji ihtiyacının yüzde 78’ini ithal ettiğini söyleyen Kutluay, “iklim için geciktiğimiz her an, fosil yakıtlara ödediğimiz para artacak, fosil yakıt kullanımına bağlı hava, su, toprak kirliliğinin etkileri ve kamu sağlığı etkileri 15 yıl daha devam edecek” diyor.

Kömürden çıkış planı yok  

COP26’da kömürün insan kaynaklı iklim değişikliğinin başlıca sebebi olduğuna dikkat çekilmişti.

Katılımcılar 1,5 derece hedefi doğrultusunda yeni kömür projelerinin tamamen durdurulması ve 2040 yılına kadar var olan kömür sahalarının kapatılması gerektiği konusunda uzlaştı.

Zirvede 40’tan fazla ülke kömürden çıkış sözü verdi. Türkiye bu ülkelerden biri değildi.

Uzmanlar, Türkiye’nin mevcut iklim planları arasında kömür kullanımının kısıtlanmasına dair bir söz verilmediğini belirtiyor.

Kömürün Ötesinde Avrupa Kampanyacısı Kutluay, “Katılımcı olduğu iddia edilen ulusal katkı beyanının berlirlenmesi sürecinde sivil toplum örgütlerinin ve iş dünyasının taleplerinin aksine kömürden çıkış Türkiye’nin iklim planlarında yer almıyor” diyor.

Kutluay’a göre kirletici şirketlerin iklim değişikliğine sebep olan sera gazlarını serbestçe salmasının önüne geçilip, kirletme bedelleri ödetilir ve kamu kaynaklarıyla desteklenmeleri sonlandırılırsa Türkiye’nin en geç 2030 yılına kadar kömürden çıkışı mümkün ve gerçekçi.

Kutluay sözlerine şöyle devam ediyor:

“Türkiye aynı zamanda yeni kömürlü termik santral planlarından da vazgeçmiyor. Geçtiğimiz Haziran ayında Hunutlu Termik Santrali devreye alındı. Türkiye’nin iklim konusunda iddiasını ve 2053 net sıfır konusunda samimiyetini göstermenin belki de en hızlı yolu yeni kömür yapmayacağını taahhüt eden ittifaklara katılmasıyken bu yönde bir irade göstermiyor.”

BBC Türkçe’ye değerlendirme yapan Avrupa İklim Eylem Ağı Türkiye için İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz ise büyük emisyon kaynağı, elektrik üretimi gibi sektörlerde bir dönüşüm vizyonu olmadığını söylüyor.

“Oysa, enerji dönüşümü sadece iklim değişikliği ile mücadele için gerekli değil, aynı zamanda elektrik fiyatlarının düşmesi, yeni istihdam, sanayi gelişimi gibi imkanları da beraberinde getiriyor. Enerji dönüşümüne bugünden başlamak, bu fırsatlardan da en hızlı şekilde yararlanmamızı sağlayacak” diyen Katısöz sözlerine devam ediyor:

“Diğer yandan, kömürden çıkış gibi enerji dönüşümü kararlarındaki gecikme Adil Enerji Geçişi Ortaklığı gibi uluslararası finans fırsatlarını da kaçırmamıza neden olacak.”